0

çocuğunuz öfkeyle karşınıza dikiliyor ve size meydan okuyor mu? onun nereye gittiğini bilmiyor, meraktan çatlıyorsunuz ve gelince de size hiçbir şey söylemek istemiyor mu? evde hiçbir şey yapmak zorunda olmadığını, doğmayı kendisinin istemediğini ve bu sebepten sizin ona bakmakla yükümlü olduğunuzu söylüyor mu? inanç ve değerleriniz çocuğunuzun inanç ve değerleriyle çatışıyor mu? isteklerini yerine getirmediğinizden şikâyet ediyor mu? bu soruların hepsine "hayır" cevabı verecek anne-babaların sayısı çok azdır. çünkü her çocuğun çeşitli istekleri olur, davranışla ilgili veya hissî problemleri bulunabilir. meselâ, arkadaşı veya kardeşiyle iyi geçinemez, sürekli yeni eşya veya giyim ister, okul ve ödevler sıkıcı gelir, sizin uygun görmediğiniz kişilerle arkadaşlık eder; hattâ yatma kalkma saati, yemesi, odasını düzenlemesi, hafta sonu ve boş zamanını nasıl değerlendireceği konularında anne-babasıyla anlaşamaz.
bu tip problemler karşısında siz, ona emirler vererek yönlendirmeye mi çalışıyorsunuz? uyarıp gözdağı mı veriyorsunuz? yoksa nasihat edip, nutuk çekip, çözüm teklifleri sunup, ahlâk dersi mi veriyorsunuz? ya da yargılıyor, suçluyor, tenkit ediyor ve aynı düşüncede olmadığınızı mı söylüyorsunuz? veya ad takarak, alay ederek utandırıyor musunuz? yoksa aynı düşüncede olduğunuzu belirtmeyi, övmeyi, her yaptığını desteklemeyi ve güven vermeye çalışmayı mı tercih ediyorsunuz? veya onun davranış ve düşüncelerini analiz edip yüzüne karşı yorumlar mı yapıyorsunuz? ya da onu oyalıyor, konuyu saptırıyor, sorular sorarak anlatmak istediklerini mi sınırlıyorsunuz?
bu soruların en azından bazılarına "evet" demek ebeveynlere ters gelmez. oysa bunlar anne-baba ile çocuk arasında iletişim kurulmasını engeller. emir ve yönlendirme, çocuğa duygularının ve ihtiyaçlarının önemli olmadığını anlatır. o hâliyle kabullenilmediğini iletir. bu ise çocuğu kırar, kızdırır ve düşmanca hareketlere sebep olur. gözdağı vermek, çocuğu korkak yapar ve küstürür. yerli yersiz ahlâk dersi verilen çocukta suçluluk duygusu uyanabilir. hep nasihat etmek ve çözüm teklif etmek, çocuk için, "anne-babam benim çözüm bulma kabiliyetimin olmadığını düşünüyor" anlamına gelir. böylece çocuk düşünmeye değil, anne-babasına bağımlı kalmaya yönelir ve aşağılık duygusuna kapılabilir. çocuklar nutuk dinlemeyi de, hatalarının yüzlerine vurulmasını da sevmezler. bunlar ona, onu küçük gördüğümüz, yetersiz bulduğumuz düşüncesini verir. yargılamak, eleştirmek ve suçlamak, çocuklara kendisini yetersiz, aptal, değersiz hissettirir. tenkit, çocuklarda sevilmedikleri duygusunu uyandırır. ad takmak, alay etmek ve utandırmak, çocukların kişiliği üzerinde olumsuz etki yapar. söylenenin tersini yapıp kendisini haklı çıkarmaya çalışabilir. oyalamak ve konuyu saptırmak, onunla ilgilenmediğimiz, saygı duymadığımız ya da reddettiğimiz zannını uyandırır. aşırı iltifat da çocuklar üzerinde olumsuz tesire sahiptir. sürekli övülen çocuklar övülmediklerinde bunu kabul edilmeme veya yargılanma olarak algılayabilirler.

0

sizden uzaklaşan kişinin hayatınızdan çıkmasıyla sizde tamamladığı duyguları fazlasıyla sarsıp sizde eksiklik yaratmasıyla siz kişinin sizi tamamladığını ve eksiklerinizi giderdiğini fark eder ve o eksiklerin bir daha tamamlanamayacağını düşünüp umutsuzluktan doğan bir duygu.

0

özlem kelimesi insanın sevdiği şeylere karşı duyduğu kavuşmak hissiyatıdır. insan sevdiği kişileri veya sevdiği şeyleri özler. onlara tekrar kavuşmak onları tekrar görmek ister.

0

özlem kişiye duyulan sevgidir özlem uzaklarda yanı mesafelerde olur bir kişi ankaradaysa birkişi adıyamandaysa iki kişi arasında oluşan bağa özlem denir

0

özlem insanın anlatamdığı ama aynı zamanda da atlatamadığı bir acıdır. bir anlamı deil acı verici bir hissi vardır bence. burnunun ucunda tütüen hasreti anlatmak için kullanılmış basit bir kelimedir sadece. gitmek istiyorum yanında olmak görmek istiyorum sarılmak için yanıp tutuşuyorum ama yapamıyorum bu yüzden şuanda yanında değilim demenin sessiz sedasız bir titiraf biçimidir.