0

1) mâverâünnehr fethi, türklerin islama girişinin, pratikte “türklerin islam coğrafyasına girişi” ve islamın yayılmasının “türklerin yayılması” ile aynı anlamda olduğunu gösteren en önemli ilk hadisedir. mâverâünnehr’in demografik yapısı, karluklar ve oğuzların göçüyle hızla türkleşti. xi. yüzyılın başından itibaren artık kaynaklar mâverâünnehr’i “türk denizi” olarak tavsif etmektedir. buradaki neredeyse her siyasî olayın anadolu’ya kadar uzanan sonuçları dikkate alındığında buhara’nın aynı zamanda anadolu’ya açılan ilk kapı olduğuna dahi hükmedilebilir.
2) nümizmatik verilere göre, 991 yılında buğra han harun’un tek taraflı olarak abbâsî halifesi et-tâî lillah’ı tanıması ile başlayan türk hakanlığı ve abbâsî ilişkileri, mâverâünnehr’in fethi ile doğrudan ilişkilere dönüşmüştür. halife el-kadir billah, togan han ahmed’e bir mektup yazarak hilafet için tehlikeli gördüğü el-vâsıkî’yi yakalamasını isteyince el-vâsıkî mâverâünnehr’den uzaklaştırılmıştır. bu ilişkilerde kendilerini “mevlâ emîrü’l-mü’minîn” (halifenin kölesi) olarak tavsif etmeleri, halifeyi de tanrı ile kendi aralarında bir mevkide görmeleri ile hakanların halk üzerindeki mutlak otoritesi hukuken de olsa zayıflamış, buradan kaynaklanan yetki karmaşası, sonraları hakanlıkta iç siyasî istikrarı sarsan bir süreç halini almıştır.
3) bu fetih ile türk hakanlığı doğuda altay dağlarından batıda ceyhun nehrine kadar sınırlarını genişleterek, tarihî ipek yolu güzergahının önemli bir bölümünü kontrolleri altına almış oldular. ancak, ceyhun’un batısında kalan sâmânî topraklarını yeni komşuları gaznelilere kaptırdılar. bu gelişme türk hakanlığı ile gazneliler arasında horasan’da hâkimiyetlerini kurma yolunda bir rekabeti kaçınılmaz kılacaktı. iki devlet arasında sıkışıp kalan hârizmşâhlar, nispeten daha güçsüz bir konumda olduklarından gelişmeleri kaygı ile izliyordu.