0

alice harikalar ülkesinde alice olmak isterdim. bu hayattan bunalınca bir çörek yiyip ortalıktan kaybolmak. yanımda her bir naneyi bilen filozof edasında bir tavşan ve canım istediğinde başka dünyalara yolculuk etmek muhteşem değil mi? daha ne olsun. ben aşk masallarını hiç sevmem. örneğin rapunzel olup saçlarımla koca adamı taşımaya çalışmak ya da sindirella olup beni sadece ayak numaramdan tanıyacak şapşal bir koca istemem. ya ayakkabı üvey kardeşimin ayağına olursa o zaman ne olacak? ya da aptal bir öpücükle uyanmak üzere ömrünün en güzel yıllarını uykuda geçiren zavallı bir uyuyan güzel olmak istemem. çocukken bile sevmezdim yani aşk hikayelerini hala da sevmem. gerçekleri yansıtmıyorlar. tarihin şanlı olaylarını kocaman harflerle defalarca yazıp başarısızlıkları satır aralarında küçücük iki üç kelime ile anlatıp geçenler gibi aşk hikayeleri de hiçbir yaşta gerçeği anlatmaz. sonsuza kadar mutlu yaşadılar diye biter hepsi ama aslında mutlu sonlar henüz bitmemiş masallardır. neyse yeter bu kadar kişisel fikir. beni alice'nin harikalar diyarına gönderin bu konuyu kapatalım :)