0

durkheimci genel sosyolojik yaklaşıma göre bütün beşeri oluşumlar gibi kurumlarda bir biçimde toplumsaldır. yani insan birlikteliği içinde etkileşimlerin bir ürünüdür. bu yaklaşıma göre kurumlar şöyle doğar: başlangıçta insanlar ihtiyaçlarını karşılamak üzere bir eylemde bulunurlar ,eylemler tekrarlanır. tekrarlanan eylemler alışkanlığa dönüşür. alışkanlıkları zamanla adet halini alır. adetler kurallaştırılır. nihayet normlar kurumlaştırılır. söz konusu edilen süreç şematik olarak şöyle gösterilebilir: eylem> tekrar> alışkanlık> adet> norm> kurum. şüphesiz bu formül en azından kurumların bir kısmının nasıl ortaya çıktığını açıklamaktadır ,ama bütününü değil. bir kere kurumlar en genel biçimiyle içinde filizlendiği toplumların organik veya mekanik oluşlarına göre kendiliğinden ve yapma kurumlar olarak ikiye ayrılmaktadır. mekanik toplumlarda kurumlar kendiliğinden ortaya çıkan kurumlardır. burada kurumlar basit inanç ve kültürlerin etkisi ile bir iç etkileşimin ürünü olarak doğarlar. buna karşılık organik toplumlarda çoğu kurum yapmadır. bir yüksek değerin bir başka değişle toplumu aşan kültür öğelerinin etkisiyle irade katkıların da rol oynadığı kurumlardır. yani kurumlaşmada önemli olan bir yüksek değer sisteminin şekillendirdiği ama mekanik bir tarza dönüşmeyen kurumlardır. bu açıklamadan verebileceğimiz önemli sonuç şudur: kurumların oluşmasında tek yol yoktur,iki farklı oluşum süreci vardır: doğrudan toplumsal etkileşimin ürünü olan kurumlar, toplumsal etkileşimlere bağlı olmadan ortaya çıkan kurumlar. toplumsal etkileşim sürecini açmayı sağlayan neden toplumun sahip olduğu değerlerin içkin ya da aşkın olmasıdır. daha açık belirtmek gerekirse toplumlarda değerlerin bir kısmı peşin olarak vardır ,bir başka toplumdan hazır olarak alınan ya da özellikle yüksek tipli bir dine bağlı olarak ortaya çıkan değerler yaşanmak için norm ve kurumlara dönüşürler. burada süreç değerlerden kurumlara doğrudur. böylesi etkinlik gösterecek hazır değerlere sahip olmayan toplumlarda değerler eylem norm ve kurumların ürünüdür. yani bu ikincisinde değerler kurumların bir toplumsal içselleştirmesi ile ortaya çıkmışlardır.