0

asıl adı "ebu’l moğıt huseyn bin mansûr bin mehemmed beyzavvi" idi. babasının mesleğinden dolayı “hallac” lakabını aldı.tahiriler devri iran'ının günümüz güney horasan eyaleti'ne bağlı nehbendan şehristanı'nın meyghan kırsalı'ndaki "tur" köyünde dünyaya geldi. hallac-ı mansur’un dedesi mahamma mecûsî, beyazid bistâmî'ninki gibi bir zerdüşt idi. babası ailesiyle dicle yakınlarına, araplar tarafından kurulmuş bir yerleşim bölgesi olan vasıt'a taşındı. mansûr, on iki yaşında burada hafız oldu.önceleri kısa bir süreliğine sûfî azizlerinden beyazid bistâmî’nin de mürşidî olan zünnûn-ı mısrî’nin öğrencisi sehl el-tustarî’nin müridi oldu. yirmi yaşında basra’ya geldi. buradan bağdat’a giderek tanınmış sufilerin sohbetlerine katıldı. daha sonra ise emr el-mekkî ile cûneyd-î bağdâdî’nin talebesi oldu. 896 yılında ilk haccını yapmak üzere hicaz’a gitti. burada vaktini ibadetle geçiren hallâc, daha sonra bir grup sufî ile birlikte bağdat’a dönerek cüneyd’in sohbetlerine devam etti. fakat, hocalarıyla fikir ayrılığına düştüğü için onlardan ayrılarak tüster’e döndü. hallâc beş yıl sürecek bir yolculuğa çıkmak üzere tüster’den ayrıldı. horasan, mâverâünnehir, sicistan ve kirman bölgelerini dolaştı. fars’ta halka vaazlar verdi, onlar için eserler yazdı. ardından ahvaz’a geçti ve ailesini de buraya getirtti. ahvaz’da meclis kurup vaazlar vermeye başlayan hallâc halkın ve aydınların büyük teveccühüne mazhar oldu ve burada hallâc-ı esrâr diye tanındı. daha sonra ailesini ahvaz’da bırakarak 400 müridiyle birlikte ikinci defa hac yapmak üzere basra üzerinden mekke’ye gitti. hac dönüşü basra’da bir ay kaldıktan sonra ahvaz’a gelen hallâc, ailesini ve buranın ileri gelenlerinden bir grubu yanına alarak bağdat’a geçti. burada bir sene kaldı; ardından küfür ve şirk beldelerini allah’ın dinine davet etmek için manevi bir işaret aldığını söyleyerek ailesini müridlerinden birine emanet edip deniz yoluyla hindistan’a gitti. horasan, tâlekān, mâverâünnehir, türkistan, maçin, turfan ve keşmir’i dolaştı. gezdiği yerlerdeki halk için eserler yazarak islam’a girmelerinde etkili oldu. onun tesiriyle müslüman olanlara mansûrî deniliyordu. bu durum kendisini büyük bir üne kavuşturdu.bu seyahatten dönünce aleyhindeki faaliyetler de tekrar başladı. 903 senesinde üçüncü defa hacca gitti ve burada iki yıl kaldı. bazen ibadet ediyor, bazen de halk arasına karışıp hacda kesilen kurbanlar gibi allah yolunda kendini feda etmeye hazır olduğunu haykırıyordu. bir ara arafat’ta kendisine hakaret ve işkence edilmesini istedi. bağdat’a dönen ve bir ev satın alan hallâc’da bir değişikliğin meydana geldiği fark edilmişti. hakkında anlatılan bir hikâyeye göre bağdat’ta açıkça hak yolunda canını feda etmek istediğini, kanının dökülmesinin halk için helal olduğunu ilan etti.