2

osmanlı zamanında istanbul'da kahve yapıp satan üsküdarlı bir zat varmış.herkes bu kahveye gelip hem kahveci ile sohbet eder derdini anlatır hem de güzelce kahvelerini yudumlarlarmış.
günlerden bir gün bu kahvehaneye bir tane yeniçeri gelmiş ve demiş ki herkese benden kahve ama şurada oturan rum kaptana sakın verme demiş.kahvecide herkese kahve dağıttıktan sonra ayrı bir yerde iki tane kahve yaparak rum kaptana da ikram etmiş ve karşısına geçerek sohbet etmeye başlamış. bunu gören yeniçeri kahveci'nin yanına giderek ben sana buna kahve verme demedim mi demiş. kahvecide bu senden değil benim ikramım demiş. yeniçeri bir şey diyemeden uzaklaşmış.gel zaman git zaman rumlar ayaklanma çıkarmışlar ve kahveci'de bir şekilde rumların eline geçmiş. iyice yaşlanmış olan kahveci korkuyla rumların kendini öldüreceğini düşünürken karşısında rum kaptanı görür. neden ki herkes seni düşlerken sen bana kahve ikram ettin.beni kimse ben ayırmadın benimle sohbet ettin o yüzden o kahvenin hatırına sana zarar vermeyeceğinden ve kahveciyi serbest bırakır. bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır sözü de bu hikayeden gelir.

1

öğle bir şey yok hepsi yalan bence sdas :d

1

bu elbette 365.40 gün bir hatır gütme meselesi değildir. paylaşılan ufacık bir şeyin bile yıllar yılı insana bir vefa duygusu verdiğidir. vefanın ne kadar insani bir duygu olduğu, bir insanda bulunmasının ne kadar da asaletli olduğu anlatılır.

1

40 türkler için sembolik bir sayıdır. 41 yıl olmayacak öı yani? kalıplaşmış bir sözdür bence bu. atalardan gelen geleneksel küştürel bir söz. hoşsohbet edilir kahve içerken nedeni bu olabilir.